“Süper Salı” sonrasında aldığı başarı ile Cumhuriyetçi Parti adayları arasında en güçlü aday konuma yükselen Donald Trump’ın durdurulamayan yükselişi, ABD siyasi gündeminin en kritik konusu oldu.

1 Mart salı günü (“Süper Salı”), 11 eyalette yapılan ön seçimlerde 7 eyaleti kazanan Trump, daha önce  yapılan ön seçimlerdeki 4 eyaletin de  3’ünü kazanmıştı. Seçilmek için 1237 delege sayısına ulaşması gereken Cumhuriyetçi adayların Süper Salı sonrasında delege sayılarına bakacak olursak, Trump 319 delege ile birinci sırada. Diğer Cumhuriyetçi adaylardan Cruz’un 226, Rubio’nun 110 , Kasich’in 25, Carlson’ın ise 8 ise delege sayısına ulaştığını görüyoruz. Carlson kazanma yolunda bir şansı olmadığını söyleyerek Cumhuriyetçi Adayların tartışma programına katılmayacağını açıklarken, Kasich Kuzey eyaletlerinden umutlu olduğunu belirterek yoluna devam edeceğini açıkladı.

Trump’ın aldığı bu başarı hem parti içi hem de parti dışında büyük tartışmalara yol açarken “Trump Durdurulabilir mi?” başlıkları ABD medya gündeminin ortak konusu haline geldi. 27 Şubat’ta T24’te yayımlanan “Trump neden sürekli yükseliyor?” başlıklı yazımda Trump’ın kampanya stratejilerinden ve temel yükselme sebeplerinden bahsetmiştim. Bugün ise “Trump’ın Durdurulma” sorunsalı üzerinden Cumhuriyetçi Parti’nin ve diğer adayların stratejilerine göz atmak istiyorum.

Cumhuriyetçi Parti’nin seçim sonuçlarını belirleyen “kızgın seçmen”

4 Kasım 2014 tarihindeki ara seçimlerde Demokrat Parti’nin Cumhuriyetçilere karşı ciddi bir mağlubiyet yaşamasının arka planında ekonomik nedenler olduğunu biliyoruz. Greenberg Quinlan Rosner araştırma şirketinin Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği’nde o dönem yaptığı sunumda, Amerikalıların %45’i ekonomiyi ülkenin en büyük sorunu olarak görüyor ve yine aynı araştırma sonuçlarına göre, ABD’de ekonomik durumun kötü olduğunu düşünen seçmenlerin oranı %70’i buluyordu. Uzmanlara göre bu rakamlar, Demokrat Parti’nin seçimlerdeki  başarısızlığının ana nedeniydi.

7-9 Ocak 2016 tarihinde Cape Town’da düzenlenen African Political Summit’de de yeni bir sunum yapan aynı şirketin kurucusu Stan Greenberg, yapılan anketlerde aradan geçen süre içerisinde Amerikalıların ekonomik memnuniyetsizliklerinin giderilemediğini, hatta arttığını gözler önüne seriyordu. Greenberg’e göre Amerikan halkının yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeni ile sisteme karşı hayal kırıklığı büyüyor ve bunu doğru dile getirebilen bir adayın seçimlerde öne geçmesinin kaçınılmazdı. Greenberg’e göre yarışacak adayın stratejisi belliydi: Seçmenin kızgınlığına oynamak.

Cumhuriyetçi seçmenlerin oy verme motivasyonu; kızgınlık

“Düzene karşı duyulan öfke”, ekonomik krizlerle ortaya çıkan partiler üstü global bir olgu.  “Kızgın Seçmen” (Angry Voters) olarak tanımlanan yeni seçmen profili, bugünü ve yarını ekonomik güvensizlik içerisinde hisseden seçmenler olarak tanımlanıyor. Temsil edilemediklerini hatta bir çok zaman siyasetçiler tarafından  ihanete uğradıklarını ve yüzüstü bırakıldıklarını düşünen bu seçmenler geride bırakıldıkları düşüncesi ile kızgınlık hissediyorlar. İspanya’da Podemos, Yunanistan’da Syriza, İngiltere’de İşçi Partisi’nin başına Jeremy Corbyn’in gelmesinde işte bu “Kızgın Seçmen” lerin büyük payı olduğunu biliyoruz.

Süper Salı sonrası yapılan anketlerin bir çoğunda, “Federal hükümete kızgınlık hissediyorum” diyen seçmen ile Trump’a oy veren seçmen arasında büyük paralellik olduğunu gördük. Aynı şekilde, kızgın hisseden seçmen ile düzen dışı aday tercih eden seçmen arasında da büyük bir paralellik bulunuyor. Örneğin, CNN’in yaptığı anketlere göre Tennessee’de kızgınlık hisseden seçmenin %46’sı Trump için oy kullanırken, Massachusetts’de düzen dışı aday isteyenlerin Trump’a desteği %74’i bulmuş. Nitekim, bu eyaletteki ılımlı Cumhuriyetçilerin ve sol eğilimli kesimin Donald Trump’ın başarısını sekteye uğratabileceği düşünülürken, seçim sonuçlarının beklenenin aksine Trump’ın lehine olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde, muhafazakar aday olan Ted Cruz’a oy vermesi beklenen bir çok muhafazakar seçmenin de tercihini Trump’dan yana kullandığını gözlemleyebiliyoruz. Bu açıdan baktığımızda tıpkı Greenberg’in söylediği gibi seçmenin oy verme motivasyonunun temelinde ideolojiden çok kızgınlık olduğunu anlayabiliyoruz.

Diğer adaylar Trump’ı durdurabilecek mi?

2013’te Teksas senatörü seçilen Ted Cruz, “Cesur Muhafazakarların Hareketi” olarak adlandırdığı seçim kampanyasından da anlaşılacağı üzere, 2016 Amerikan seçimlerinin en muhafazakar adayı olarak yarışıyor. Kendisi de bunu söylemekten çekinmiyor, hatta tanıtım videosunda özellikle vurguluyor. Internet sitesine bakacak olursak “Muhafazakarlar Birleşiyor” sloganı ile açılan sayfada “Ulusal Dua Takımı” başlığını görebiliyoruz. “Heidi (eşi) ve kendisinin ulusun her köşesinden gelen dualar için minnettar olduklarını, kendilerinin de her gün dua etmenin gücünü hissettiklerini” söylediği bağlantıda, seçmene isim, adres vererek veya twitter hesabı ile  “Ulusal Dua Takımına” katılma imkanı sunuyor. Babası da papaz olan Cruz, muhafazakar değerlerin savunuculuğuna soyunarak muhafazakar seçmeni konsolide etmeye çalışıyor.

Hedef ve veri odaklı bir seçim kampanyası

Hedef ve veri odaklı bir seçim kampanyası yürüten Cruz’un, saha çalışmalarında da özellikle kilise ve papaz örgütlenmelerinden yola çıktığını biliyoruz. Genç olmasının bir avantaj olduğunu saptayan Cruz, adaylık anonsunu Twitter üzerinden Pazartesi gece yarısı yayınladığı bir video ile yaptı. Seçilen gün ve saat de tesadüf değildi elbette. Kendi hedef kitlesi seçmenin en çok sosyal medyaya girdiği zamanı saptayan Cruz, daha kampanya başlangıcında seçmenine ulaşmanın yollarını aramaya başlamıştı. “Ülkeyi yönetmek için yeni bir nesil cesur muhafazakarlar gerekiyor” açıklamasıyla da sadece kendi yaşına vurgu yapmakla kalmıyor, ilk günden konumlanmasını da ortaya koyuyordu.

Kampanya sürecinde de veri ve hedef odaklılığını kaybetmeden, seçmene kişiselleştirilmiş mektuplar yollayan, hedef odaklı reklamlar yayınlayan Cruz’un seçmenin nabzını tutmaya çalıştığını da biliyoruz. Örneğin, George W. Bush’un 2000 Başkanlık kampanyasında siyasi danışmanlık yapan Cruz’un kampanya başlangıcında bibliyografyasında bu bilgiye yer vermesine rağmen sonradan bu bilgiyi kaldırdığını görüyoruz. Son günlerde Irak Savaşı’nı yarattığı negatif kamuoyu etkisi ile mi yoksa Jeb Bush’un maruz kaldığı saldırılara maruz kalmamak için mi olduğunu bilmiyoruz ancak, bu bilginin kaldırılmasının tesadüf olmadığını da tahmin edebiliyoruz.

Süper Salı’da her ne kadar beklediği başarıyı yakalayamasa da Alaska, Oklohama ve tabii kendi eyaleti olan Texas’ı kazanmış olması itibari ile Rubio’nun önüne ilerlemeye devam eden Cruz, yarışın en iddialı ikinci ismi olmayı sürdürüyor.

Yazının devamını okumak için: ‘Kızgın Cumhuriyetçiler’in oylarıyla yükselen Trump, durdurulabilecek mi?

Görsel kaynak: vox.com