4 eyalette yapılan ön seçimlerin 3’ünü kazanmayı başaran ve ulusal anketlerde Cumhuriyetçi adaylar arasında en öne çıkan Donald Trump’ın yükselişi durdurulabilecek mi? Trump, kampanya başlangıcında siyasi analistlerin ciddiye almadığı bir adayken, bugün Cumhuriyetçi Parti’nin en iddialı ismi olmayı nasıl başardı?
Seçim kampanyalarının başlangıcında ABD siyasi tarihinin en nüfuzlu ailelerinden biri sayılan Bush ailesinden Jeb Bush’un Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olacağını tahmin ediliyordu. İlk yapılan anketlerde de Jeb Bush önde görünüyor, bağış toplama kampanyası rekorlar kırıyordu. Ancak, 2016 seçim döneminin en fazla bağış toplayan adayı olan Bush, 20 Şubat’ta aldığı South Carolina ön seçim yenilgisinden sonra adaylıktan çekildiğini açıkladı. Jeb Bush’un yarışta erken havlu attığı yarışta, kimsenin şans vermediği, hatta kabaca küçümsediği, Donald Trump’ın yükselişinin sırrı neydi?
Medyayı Kullanmayı Bilmek: “Medyanın nasıl çalıştığını o kadar iyi biliyorum ki benden gözlerini ayıramayacaklar!”
Şubat 2015’te aday olmayı düşündüğünü açıkladığı zaman kampanya stratejisini soranlara bir cevap vermişti Trump: “Medyanın nasıl çalıştığını o kadar iyi biliyorum ki benden gözlerini ayıramayacaklar ve odadaki tüm oksijeni tüketeceğim!”
Cumhuriyetçi Parti’de, Demokrat Parti’nin aksine, çok adaylı bir ön seçim yarışı başladı. Adaylar arasında kadın aday, erkek aday, siyah aday, beyaz aday, siyaseten tecrübeliler, iş dünyasından gelenler, iç siyaset/ dış siyaset başarısı ile tanınan adaylar gibi geniş bir yelpazeye yayılan bir aday kadrosu vardı. Bu karışık yelpazede mesajını iletebilmek ve farklılaşmak kolay değildi elbette…
Trump’ın medya stratejisine bakacak olursak, kampanyasının başından itibaren oldukça belirgin bir taktik izlediğini söyleyebiliriz: Saldırgan ve sansasyonel bir açıklama yapmak, medyanın bu söylemin üzerine gitmesi ve Trump’ın yer aldığı haber başlıklarının Trump’ın kampanyasını geri beslemesi… Böylece hiçbir ücret ödemeden hem gündeme hakim olabilme, hem de mesajlarını iletebilme şansı yakalaması.
Trump’ın daha ilk günden bu taktiği uyguladığını görebiliriz: Adaylık açıklamasını diğer adaylara göre daha geç sayılabilecek şekilde, Haziran ayında yaptı. O güne kadar Jeb Bush favori aday, Ted Cruz muhafazakar aday olarak isimlerinden bahsettirmeye başlamıştı. Oysa, Trump adaylık açıklaması için New York’ta, Trump Tower’da ABD bayrakları önünde bir açıklama yaptı. Mekan ve fona uygun olarak da konuşmasında kendi zenginliğine vurgu yaptı ve İslamcı teröristleri yeneceğini söylemesinin hemen ardından kimsenin beklemediği “Meksika sınırındaki göçü engellemek için dev bir duvar yapma” fikrini açıkladı.
Bahsettiği 2 fikrin de hiç bir alt çalışması ve projesi yoktu ama bu söylemler medyada bomba etkisi yaptı. Haftalarca sadece Trump ve Meksika duvarı konuşuluyor, diğer Cumhuriyetçi adaylar medyada yer alamıyordu. Trump daha adaylık açıklamasıyla medyayı kullanmayı bildiğini göstermiş ve diğer adayların medya görünürlüğünü yok etmeyi başarmıştı. Üstelik diğer tüm adayların aksine tek kuruş TV reklam bütçesi harcamadan. Trump’ın adaylığını açıkladığı ilk hafta sonunda Jeb Bush düşüşe geçmişti bile…
Toplam kampanya haberlerinin yüzde 32’si Trump
Trump, medya dünyasında ilginç ve sansasyonel olanın makul veya aklı başında olana karşı daima üstün olduğunu biliyor ve kendini gündemde tutabilmek için bu taktiği kullanıyor. Bir önceki“ABD’nin Başkanı Sosyalist Olabilir mi?” başlıklı yazımda da kullandığım gibi, 2015 yılında Ocak-Kasım arasında yapılan Tyndall Raporu Trump’ın medya kullanım becerisini gözler önüne seriyor: Rapora göre toplam medya haberlerinin 327 dakika yani toplam sürenin %32’si Trump’a, 57dk Jeb Bush’a, 57dk Ben Carson’a ve 22 dk. Marco Rubio’ya ayırılmış.[1]
Siyasi kampanyanın rakibi popüler kültür
Gayrimenkul kralı, girişimci ama belki de kampanyasının bu denli ses getirmesinin altındaki en temel etken Trump’ın “reality-show” alanındaki tecrübesi diyebiliriz. Nedeni son derece basit: Siyasi kampanyanın ana hedefi mesajınızı doğru seçmene doğru kanallardan verebilmektir. Günümüzde iletişim kanalları ve mesajlar o kadar yoğun ki, seçmen sadece ilgisini çeken haberi ve mesajı görebilme lüksüne sahip olabiliyor. Sosyal medyada karşımıza çıkan haberlerden tutun da gördüğümüz dijital reklamlara kadar aslında hep bizim tercihlerimizin bize geri sunulduğu bir iletişim çağındayız. Mesajını iletmek isteyen siyasetçinin de, seçmenin “zaman tüneli”nde rekabete girmesi gerekiyor. Dolayısıyla, artık siyasetçinin tek rakibi diğer siyasetçiler değil, aynı zamanda bütün popüler kültür öğeleri… Yani, siyasetçi mesajını iletebilmek için aynı zamanda One Direction konseriyle ve/veya Oscar törenleri ile yarışmak zorunda.
Yazının devamını okumak için: Trump neden sürekli yükseliyor?
Görsel kaynak: usatoday.com